SONER ÇAÄžAPTAY *
Iraklı Kürtler, Iraklı Araplar ve İran arasındalar, ABD'nin kendilerini terk ettiğini ya da terk etmeye hazır olduğunu düşünüyorlar. Ve Türkiye'nin onlar için uzun vadeli tek müttefik olduğunu artık kabul etmiş görünüyorlar
Kuzey Irak'ta artık yeni dönem başlıyor
Son günlerdeki gelişmelerin ışığında Kuzey Irak ile ilgili iki teşhiste bulunma fırsatı var. Irak Kürtleri, artık ABD'nin, her ne pahasına olursa olsun koruduğu bir grup değil. Ayrıca, Iraklı Kürtler, Türkiye hâriç, çevrelerindeki herkesten tehdit algılamaktalar. ABD'nin kendilerini terkettiğini düşünen, İran'dan “öcüden korkar gibi korkan, ve Irak'ın çoğunluğunu oluşturan Araplardan imtina eden, Iraklı Kürtler Türkiye'ye müzâhir durumdalar. Peki, bu durumda Türkiye ne yapabilir?
2003 yılından sonra Sünni Arapların ABD'ye karşı direnişçilere verdiği destek ve ayrıca İran'ın tesiri altındaki Åžii Arapların ABD aleyhindeki tavrı, Irak'ın iç güvenliğini tesis etme hususunda Vaşington'u Iraklı Kürtlere muhtaç kıldı. Iraklı Kürtler ABD'nin tek müttefiği olarak kuvvetli bir konum kazanınca, kimi siyâsi arzularını ABD üzerinden merkezi Irak hükümetine kabul ettirdiler. Örneğin, Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ve dolayısıyla da Irak'ın federalizasyonu fikrini Irak anayasası içine entegre ettiler.
Ancak, bu durum 2007 yılında değişti. ABD önce akıllı bir strateji ile Uyanış Konseyleri (Sahva) adı verilen, koruyuculuğa benzer bir sistem ile, Sünni Arapları kendi yanına çekti. Daha sonra, Tahran ile muhtemel müzâkereler neticesinde, İran tesiri altındaki Şii Arap milislerin ateşkesini sağladı. Irak'taki bu izâfi huzur, Vaşington'a Irak'a geniş açıdan bakma fırsatını verdi. ABD ülkedeki büyük resmi takdir edebildi. Sünni ve Şii Arapların önemli bir kısmını yanına almış olan ABD, Arapları memnun etmeye devam etmek için gerekli adımları atmaya başladı. İşte bu sebeple ABD, 2007 başında Araplar'ın istediği türden "yani petrol yataklarının işletiminde son sözü KBY'ye değil, merkezi hükümete veren" bir petrol kânunu lehinde ağırlığını kullandı. Kürtler bunu ABD'nin kendilerini terketmeye başladığının ilk işareti olarak gördüler.
IRAKLI KÜRTLER HATA YAPTI
Yıl sonuna doğru ise ABD Kürtleri kızdıran ikinci adımı attı. Iraklı Kürtler, savaşın başında Bağdat'taki tesirleri neticesinde Kerkük'ü KBY'ye bağlayacak 140. maddeyi Irak Anayasası'nın içine monte etmişlerdi. Bu madde, 2003'de fillen Kürtlerin hâkimiyetine geçip, sonrasında ciddi Kürt iskânına sahne olan Kerkük'ün, 2007 senesi bitmeden yapılacak bir referendum ile otomatik pilotta KBY'ye bağlanmasının yolunu açmıştı. ABD, 2007'de Kerkük'ün KBY'ye bağlanmasına itiraz eden Iraklı Arapları memnun etmek için bu referandumun gerçekleşmesini engelledi.
Iraklı Kürtler, ABD'ye nazaran İran'dan daha da mustarip. İran'ın KBY içindeki istihbarat varlığı ve dinci terör gruplarına verdiği destek vasıtasıyla, istediği an kendilerinin canını yakacağı konusunda hemfikirler. Pek çok Iraklı Kürt lider İran'in kendilerine “zehirli bal verdiğini, yani bir yandan dost görünüp, diğer yandan canlarını acıtmak için hazırlık yaptığını düşünüyor.
Iraklı Kürtler, Iraklı Araplar ve İran arasında bir mengenedeler, ABD'nin kendilerini terkettiğini ya da terketmeye hazır olduğunu düşünüyorlar. Dolayısı ile, Türkiye onlar için şu anda tek uzun vadeli müttefik görünüyor. Bu gerçekten isabetli bir tahlil.
Iraklı Kürtlerin Türkiye'ye müzâhir tavrının ikinci sebebi ise KBY'nin pekçok açıdan Türkiye'ye muhtaç olması. Iraklı Kürtler, Kerkük'ü bir oldu bitti ile alsalar dahi Kerkük petrollerini Kerkük-Ceyhan boru hattı olmadan satamayacaklar ve ABD ile ittifaklarını müdâfaa etmeyi becerseler dahi İncirlik olmadan ABD'ye erişemeyecekler. Ayrıca, iktisâdi refah için bölgenin tek gelişmiş ekonomisi olan Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden Avrupa ile ticaret yapmaya ihtiyaçları olacak.
Peki Kürtler bu kadar çok konuda muhtaç oldukları Türkiye'ye ne verebilirler? PKK'ya karşı 1990'larda olduğu gibi ortak Türkiye-(ABD) "Iraklı Kürt mücadelesi Türkiye" KBY münâsebetlerinde bir ciddi açılım fırsatı. Ancak, Iraklı KBY liderleri bu konuda pek istekli değil. Hatta, bir kısmı PKK'yi terörist olarak dahi adlandırmak istemiyor. Iraklı Kürtler bu konuda Türkiye, ve PKK'yi terör örgütü olarak tanımlayan ABD ve merkezi Irak hükümeti ile aynı mihverde birleşmediği sürece Türkiye-KBY münâsebetleri potansiyel olarak iyi, ama gerçekte gergin kalacak.
Daha da mühim bir mesele var: Iraklı Kürtlerin PKK'ya karşı harekete geçmesi, onların PKK'nin terörist vasfını tanımasından da uzak bir ihtimal.
TÜRKİYE KUZEY IRAK'TA DAHA FAAL OLMALI
Bu durumda Iraklı Kürtlerin PKK konusunda nasıl ikna edileceğini Türkiye tartışmaya açmalı. Ankara'nın elinde bu konuda hem sert (askeri/siyâsi) hem de yumuşak (iktisâdi/sosyal) pek çok aygıtın bulunduğu kesin. Türkiye bu konuda oturup beklemek yerine, hâdiseleri kendi lehine inkişâf ettirmek için inisiyatifi eline alabilir.
Türkiye'nin KBY içindeki tesiri hayal edildiği gibi değil. Bu saptama özellikle iktisâdi alanda geçerli. KBY içindeki toplam yabancı sermaye miktarı 1 milyar dolar civarında, ancak bunun sadece 100 milyon doları az aşan bir kısmı Türkiye'ye ait. Dolayısı ile Kuzey Irak'ta 3 milyar dolarlık Türk sermayesi var lafı şehir efsanesine benziyor. Türkiye'nin bölgedeki iktisâdi tesiri, KBY'ye söz geçirebilme kuvveti açısından bir olmazsa olmazdır.
İkinci olarak, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta medya, eğitim ve sivil toplum kuruluşları (STK) dahil olmak üzere sosyal alanda esâmesi okunmuyor. Siyasi tahditlere rağmen, KBY içinde filizlenen bir sivil toplum mevcut. Türk sivil toplumu bunu bir fırsat olarak değerlendirebilir. Türk üniversiteleri, STK'ları ve medyası, değişim ve kardeşlik programları, ziyaretler, burslar ve fonlar ile KBY içinde gelişmekte olan medyayı, STK'ları ve üniversiteleri, Türkiye'den feyz alan ve Türkiye ile organik râbıtası olan kurumlar haline getirebilir. Böylesi bir girişim, bir yandan Kuzey Irak'ta demokrasinin filizlenmesine katkıda bulunacak ve bölgeyi Türkiye üzerinden Batı'ya bağlayacak, bir yandan da Türkiye'nin Kuzey Irak'ta şimdiye kadar kullanmadığı yumuşak gücünün seferberliğini başlatacaktır.
KBY'nin PKK konusundaki tavrının değişmesinin bir yolu Barzani'nin fikrinin değiştirilmesi ise, diğer yolu da bu yumuşak gücün açacağı patikadır. Bu patikanin taşları mesela Türk üniversite hocalarının Süleymaniye'deki Amerikan Üniversitesi'nde vereceği dersler olabilir. Önde gelen Türk TV kanallarının, KBY içinde hâkim varlığı; Türkiye'nin iktisâdi mevcudiyeti; ve Türk STK'larının İstanbul'a bağladığı yerel STK'lar, bu patikanın diğer taşlarıdır. Bu patika, PKK meselesinin çözülmesinde Türkiye'ye ek fırsatlar sağlayacağı gibi, Kuzey Irak'ı Türkiye'ye bağlayacaktır.
* Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü
27.04.2008
Iraklı Kürtler, Iraklı Araplar ve İran arasındalar, ABD'nin kendilerini terk ettiğini ya da terk etmeye hazır olduğunu düşünüyorlar. Ve Türkiye'nin onlar için uzun vadeli tek müttefik olduğunu artık kabul etmiş görünüyorlar
Kuzey Irak'ta artık yeni dönem başlıyor
Son günlerdeki gelişmelerin ışığında Kuzey Irak ile ilgili iki teşhiste bulunma fırsatı var. Irak Kürtleri, artık ABD'nin, her ne pahasına olursa olsun koruduğu bir grup değil. Ayrıca, Iraklı Kürtler, Türkiye hâriç, çevrelerindeki herkesten tehdit algılamaktalar. ABD'nin kendilerini terkettiğini düşünen, İran'dan “öcüden korkar gibi korkan, ve Irak'ın çoğunluğunu oluşturan Araplardan imtina eden, Iraklı Kürtler Türkiye'ye müzâhir durumdalar. Peki, bu durumda Türkiye ne yapabilir?
2003 yılından sonra Sünni Arapların ABD'ye karşı direnişçilere verdiği destek ve ayrıca İran'ın tesiri altındaki Åžii Arapların ABD aleyhindeki tavrı, Irak'ın iç güvenliğini tesis etme hususunda Vaşington'u Iraklı Kürtlere muhtaç kıldı. Iraklı Kürtler ABD'nin tek müttefiği olarak kuvvetli bir konum kazanınca, kimi siyâsi arzularını ABD üzerinden merkezi Irak hükümetine kabul ettirdiler. Örneğin, Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ve dolayısıyla da Irak'ın federalizasyonu fikrini Irak anayasası içine entegre ettiler.
Ancak, bu durum 2007 yılında değişti. ABD önce akıllı bir strateji ile Uyanış Konseyleri (Sahva) adı verilen, koruyuculuğa benzer bir sistem ile, Sünni Arapları kendi yanına çekti. Daha sonra, Tahran ile muhtemel müzâkereler neticesinde, İran tesiri altındaki Şii Arap milislerin ateşkesini sağladı. Irak'taki bu izâfi huzur, Vaşington'a Irak'a geniş açıdan bakma fırsatını verdi. ABD ülkedeki büyük resmi takdir edebildi. Sünni ve Şii Arapların önemli bir kısmını yanına almış olan ABD, Arapları memnun etmeye devam etmek için gerekli adımları atmaya başladı. İşte bu sebeple ABD, 2007 başında Araplar'ın istediği türden "yani petrol yataklarının işletiminde son sözü KBY'ye değil, merkezi hükümete veren" bir petrol kânunu lehinde ağırlığını kullandı. Kürtler bunu ABD'nin kendilerini terketmeye başladığının ilk işareti olarak gördüler.
IRAKLI KÜRTLER HATA YAPTI
Yıl sonuna doğru ise ABD Kürtleri kızdıran ikinci adımı attı. Iraklı Kürtler, savaşın başında Bağdat'taki tesirleri neticesinde Kerkük'ü KBY'ye bağlayacak 140. maddeyi Irak Anayasası'nın içine monte etmişlerdi. Bu madde, 2003'de fillen Kürtlerin hâkimiyetine geçip, sonrasında ciddi Kürt iskânına sahne olan Kerkük'ün, 2007 senesi bitmeden yapılacak bir referendum ile otomatik pilotta KBY'ye bağlanmasının yolunu açmıştı. ABD, 2007'de Kerkük'ün KBY'ye bağlanmasına itiraz eden Iraklı Arapları memnun etmek için bu referandumun gerçekleşmesini engelledi.
Iraklı Kürtler, ABD'ye nazaran İran'dan daha da mustarip. İran'ın KBY içindeki istihbarat varlığı ve dinci terör gruplarına verdiği destek vasıtasıyla, istediği an kendilerinin canını yakacağı konusunda hemfikirler. Pek çok Iraklı Kürt lider İran'in kendilerine “zehirli bal verdiğini, yani bir yandan dost görünüp, diğer yandan canlarını acıtmak için hazırlık yaptığını düşünüyor.
Iraklı Kürtler, Iraklı Araplar ve İran arasında bir mengenedeler, ABD'nin kendilerini terkettiğini ya da terketmeye hazır olduğunu düşünüyorlar. Dolayısı ile, Türkiye onlar için şu anda tek uzun vadeli müttefik görünüyor. Bu gerçekten isabetli bir tahlil.
Iraklı Kürtlerin Türkiye'ye müzâhir tavrının ikinci sebebi ise KBY'nin pekçok açıdan Türkiye'ye muhtaç olması. Iraklı Kürtler, Kerkük'ü bir oldu bitti ile alsalar dahi Kerkük petrollerini Kerkük-Ceyhan boru hattı olmadan satamayacaklar ve ABD ile ittifaklarını müdâfaa etmeyi becerseler dahi İncirlik olmadan ABD'ye erişemeyecekler. Ayrıca, iktisâdi refah için bölgenin tek gelişmiş ekonomisi olan Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden Avrupa ile ticaret yapmaya ihtiyaçları olacak.
Peki Kürtler bu kadar çok konuda muhtaç oldukları Türkiye'ye ne verebilirler? PKK'ya karşı 1990'larda olduğu gibi ortak Türkiye-(ABD) "Iraklı Kürt mücadelesi Türkiye" KBY münâsebetlerinde bir ciddi açılım fırsatı. Ancak, Iraklı KBY liderleri bu konuda pek istekli değil. Hatta, bir kısmı PKK'yi terörist olarak dahi adlandırmak istemiyor. Iraklı Kürtler bu konuda Türkiye, ve PKK'yi terör örgütü olarak tanımlayan ABD ve merkezi Irak hükümeti ile aynı mihverde birleşmediği sürece Türkiye-KBY münâsebetleri potansiyel olarak iyi, ama gerçekte gergin kalacak.
Daha da mühim bir mesele var: Iraklı Kürtlerin PKK'ya karşı harekete geçmesi, onların PKK'nin terörist vasfını tanımasından da uzak bir ihtimal.
TÜRKİYE KUZEY IRAK'TA DAHA FAAL OLMALI
Bu durumda Iraklı Kürtlerin PKK konusunda nasıl ikna edileceğini Türkiye tartışmaya açmalı. Ankara'nın elinde bu konuda hem sert (askeri/siyâsi) hem de yumuşak (iktisâdi/sosyal) pek çok aygıtın bulunduğu kesin. Türkiye bu konuda oturup beklemek yerine, hâdiseleri kendi lehine inkişâf ettirmek için inisiyatifi eline alabilir.
Türkiye'nin KBY içindeki tesiri hayal edildiği gibi değil. Bu saptama özellikle iktisâdi alanda geçerli. KBY içindeki toplam yabancı sermaye miktarı 1 milyar dolar civarında, ancak bunun sadece 100 milyon doları az aşan bir kısmı Türkiye'ye ait. Dolayısı ile Kuzey Irak'ta 3 milyar dolarlık Türk sermayesi var lafı şehir efsanesine benziyor. Türkiye'nin bölgedeki iktisâdi tesiri, KBY'ye söz geçirebilme kuvveti açısından bir olmazsa olmazdır.
İkinci olarak, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta medya, eğitim ve sivil toplum kuruluşları (STK) dahil olmak üzere sosyal alanda esâmesi okunmuyor. Siyasi tahditlere rağmen, KBY içinde filizlenen bir sivil toplum mevcut. Türk sivil toplumu bunu bir fırsat olarak değerlendirebilir. Türk üniversiteleri, STK'ları ve medyası, değişim ve kardeşlik programları, ziyaretler, burslar ve fonlar ile KBY içinde gelişmekte olan medyayı, STK'ları ve üniversiteleri, Türkiye'den feyz alan ve Türkiye ile organik râbıtası olan kurumlar haline getirebilir. Böylesi bir girişim, bir yandan Kuzey Irak'ta demokrasinin filizlenmesine katkıda bulunacak ve bölgeyi Türkiye üzerinden Batı'ya bağlayacak, bir yandan da Türkiye'nin Kuzey Irak'ta şimdiye kadar kullanmadığı yumuşak gücünün seferberliğini başlatacaktır.
KBY'nin PKK konusundaki tavrının değişmesinin bir yolu Barzani'nin fikrinin değiştirilmesi ise, diğer yolu da bu yumuşak gücün açacağı patikadır. Bu patikanin taşları mesela Türk üniversite hocalarının Süleymaniye'deki Amerikan Üniversitesi'nde vereceği dersler olabilir. Önde gelen Türk TV kanallarının, KBY içinde hâkim varlığı; Türkiye'nin iktisâdi mevcudiyeti; ve Türk STK'larının İstanbul'a bağladığı yerel STK'lar, bu patikanın diğer taşlarıdır. Bu patika, PKK meselesinin çözülmesinde Türkiye'ye ek fırsatlar sağlayacağı gibi, Kuzey Irak'ı Türkiye'ye bağlayacaktır.
* Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü
27.04.2008
Yorumlar