"Yok yok, bu sefer kendimi hayata yada zamana bırakacak değilim. Bu sefer kararları ben vereceğim."
İşte, bir insanın düşebileceği en ulvi hata: kibir. Herşeyin en iyisini kendinin bildiğini düşünürsün. Her zaman kazanacağından eminsindir. Başka insanların hayatlarının senin için hiçbir önemi yoktur. Onlar, sen varsın diye vardırlar, sen daha iyi yaşa diye. Hatta bazen seni o kadar rahatsız ederler ki bunların sayısı ne kadar az olursa okadar iyi dersin kendi kendine, bu yüzden de hastalıklı bir meydan okuma içinde ordan oraya saldırır durursun ve bu uğurda yalan üstüne yalan söylersin. Ve bu yalan bazen o kadar büyür ki kendine bile inanırsın. Ve zamanla kendini kandırman imkansız hale gelir. İşte o zaman bi tane daha kendine ihtiyaç duyarsın, senin gibi olmayan ikinci birine mesela bir kadına.
İnsanlar yaşlandıkça bazı şeyleri daha iyi anlar derler. Hayatım boyunca bir mucize bekledim, gerçek üstü bir olay. Fakat mucizenin içine o kadar çok baktım ki şimdi beni ancak gerçek bir şeyler bu mucizeden kurtarabilir. Bunu anladım işte, gerçeğin kıymetini.
Hayatta duyduğum en büyük yalan, gerçeğin görece olduğu yalanı. Neymiş efendim, gerçek güya kişiden kişiye değişirmiş. Herkes nasıl algılarsa öyle inanır. Halbuki mühim olan nasıl algıladığımız değil, neyi algıladığımızdır. Mesela, insanı düşünün, siz onu aptal olarak gördüğünüz için, aptal oduğunu düşündüğünüz anda gırtlağınıza kadar kibre batmışsınız demektir. Bunu nerden mi biliyorum? Ben o adamım. aptal falan da değilim sadece sizin kadar hızlı düşünemiyorum. Bunun belki de yaşımla bir ilgisi olabilir.
İnsanlar, bilhassa da kadınlar, malum, belli bir dönemden sonra yaşlarını gizleme eğilimi duyarlar. Bunun aslında yaşlılık korkusuyla ilgisi yoktur. Ölüm korkusuyla ilgisi vardır. Ve eğer işiniz öldürmekse ölümden en çok siz korkarsınız. Öldürülmekten mi desem yoksa? Peki, öldürülmekten diyelim. Ölüm korkusu için hiç kimsenin yapabilecek hiçbir şeyi yok. Fakat, bu sabahtan beri yaşadıklarım bana öğretti ki Öldürülmekten korkanların yapabileceği tek bir şey var: Kendini hapsetmek. Mesela, kendinizi bir odaya kilitleyip dört duvar arasına hapsolabilirsiniz. Yada bir koruma ordusu beslersiniz etten bir duvarın arkasına hapsolursunuz. Ama hem özgür olayım hem de duvarın içindeki gibi güvende olayım diyorsanız size önerebileceğim bir tek hapishane var: kendiniz.
Bir doktor arkadaşım anlatmıştı. insan korkuya kapıldığında ilkin kendine kaçarmış. Ve bir süre sonra kendine yepyeni bir alem yaratır, orada yaşarmış. "Fakat" demişti doktor arkadaşım "insan çabuk sıkılan bir hayvandır. Zamanla yalnızlıktan bunalmaya başlar ve gömüldüğü kendisinde yeni yeni insanlar yaratır. Sonra onlarla dertleşmeye, giderek didişmeye ve en sonunda da çatışmaya başlar." Peki o zaman ne yapar? diye sormuştum. "Dışarı kaçar" demişti. "Ama artık başka bir insan olarak."
Konuşmamızın sonunda doktor arkadaşım demişti ki: "Fikri, kendini sıkma, rahat ol, geldiği gibi yaşa. Ruhunu benliğine hapsetme. Ruh, çok karmaşık bir yapıdır kolay kolay ölmez. Onun için" demişti "ölümden de korkma. Çünkü, ölümden korkan yaşamdan da korkar ve korku ruhu kemirir.
"Güneşin Oğlu" Filminden
İşte, bir insanın düşebileceği en ulvi hata: kibir. Herşeyin en iyisini kendinin bildiğini düşünürsün. Her zaman kazanacağından eminsindir. Başka insanların hayatlarının senin için hiçbir önemi yoktur. Onlar, sen varsın diye vardırlar, sen daha iyi yaşa diye. Hatta bazen seni o kadar rahatsız ederler ki bunların sayısı ne kadar az olursa okadar iyi dersin kendi kendine, bu yüzden de hastalıklı bir meydan okuma içinde ordan oraya saldırır durursun ve bu uğurda yalan üstüne yalan söylersin. Ve bu yalan bazen o kadar büyür ki kendine bile inanırsın. Ve zamanla kendini kandırman imkansız hale gelir. İşte o zaman bi tane daha kendine ihtiyaç duyarsın, senin gibi olmayan ikinci birine mesela bir kadına.
İnsanlar yaşlandıkça bazı şeyleri daha iyi anlar derler. Hayatım boyunca bir mucize bekledim, gerçek üstü bir olay. Fakat mucizenin içine o kadar çok baktım ki şimdi beni ancak gerçek bir şeyler bu mucizeden kurtarabilir. Bunu anladım işte, gerçeğin kıymetini.
Hayatta duyduğum en büyük yalan, gerçeğin görece olduğu yalanı. Neymiş efendim, gerçek güya kişiden kişiye değişirmiş. Herkes nasıl algılarsa öyle inanır. Halbuki mühim olan nasıl algıladığımız değil, neyi algıladığımızdır. Mesela, insanı düşünün, siz onu aptal olarak gördüğünüz için, aptal oduğunu düşündüğünüz anda gırtlağınıza kadar kibre batmışsınız demektir. Bunu nerden mi biliyorum? Ben o adamım. aptal falan da değilim sadece sizin kadar hızlı düşünemiyorum. Bunun belki de yaşımla bir ilgisi olabilir.
İnsanlar, bilhassa da kadınlar, malum, belli bir dönemden sonra yaşlarını gizleme eğilimi duyarlar. Bunun aslında yaşlılık korkusuyla ilgisi yoktur. Ölüm korkusuyla ilgisi vardır. Ve eğer işiniz öldürmekse ölümden en çok siz korkarsınız. Öldürülmekten mi desem yoksa? Peki, öldürülmekten diyelim. Ölüm korkusu için hiç kimsenin yapabilecek hiçbir şeyi yok. Fakat, bu sabahtan beri yaşadıklarım bana öğretti ki Öldürülmekten korkanların yapabileceği tek bir şey var: Kendini hapsetmek. Mesela, kendinizi bir odaya kilitleyip dört duvar arasına hapsolabilirsiniz. Yada bir koruma ordusu beslersiniz etten bir duvarın arkasına hapsolursunuz. Ama hem özgür olayım hem de duvarın içindeki gibi güvende olayım diyorsanız size önerebileceğim bir tek hapishane var: kendiniz.
Bir doktor arkadaşım anlatmıştı. insan korkuya kapıldığında ilkin kendine kaçarmış. Ve bir süre sonra kendine yepyeni bir alem yaratır, orada yaşarmış. "Fakat" demişti doktor arkadaşım "insan çabuk sıkılan bir hayvandır. Zamanla yalnızlıktan bunalmaya başlar ve gömüldüğü kendisinde yeni yeni insanlar yaratır. Sonra onlarla dertleşmeye, giderek didişmeye ve en sonunda da çatışmaya başlar." Peki o zaman ne yapar? diye sormuştum. "Dışarı kaçar" demişti. "Ama artık başka bir insan olarak."
Konuşmamızın sonunda doktor arkadaşım demişti ki: "Fikri, kendini sıkma, rahat ol, geldiği gibi yaşa. Ruhunu benliğine hapsetme. Ruh, çok karmaşık bir yapıdır kolay kolay ölmez. Onun için" demişti "ölümden de korkma. Çünkü, ölümden korkan yaşamdan da korkar ve korku ruhu kemirir.
"Güneşin Oğlu" Filminden
Yorumlar