Zen'in seksle alakalı herhangi bir tavrı yoktur ve Zen'in güzelliği de budur. Bir tavrının olması şu ya da bu şekilde takıntılı olduğun anlamına gelir. Birisi sekse karşıdır; onun bir tavrı vardır ve birisi seksin yanındadır; onun bir tavrı vardır. Ve bir şeyin yanında olmak yahut karşısında olmak bir kağnının iki tekerleği gibi hareket eder. Onlar düşman değildir, onlar arkadaştır, aynı işte ortaktırlar. Zen'in seksle ilgili herhangi bir tavrı yoktur. Niçin bir kimsenin seksle ilgili bir tavrı olsun? Bu yüzden o güzeldir: Zen son derece doğaldır. Su içmekle ilgili herhangi bir tavrın var mı? Yemek yemekle ilgili bir tavrın var mı?
Gece olunca uyumakla ilgili bir tavrın var mı? Tavır yoktur. Bu gibi şeylere de karşı tavrı olan bazı delirmiş insanlar tanıyorum: İnsanlar beş saatten fazla uyumamalıdır. Uyumak bir tür günahtır, mecburen yapmak zorunda olduğumuz bir kötülüktür, bu yüzden kişi beş saatten fazla uyumamalıdır. Yahut Hindistan'da sadece üç saat olmasının gerektiğini düşünen insanlar vardır. Ve ben on yıldır uyumamış olan bir adamla karşılaşmıştım ve ona sırf bu nedenle tapıyorlardı; onda başka hiçbir şey, başka hiçbir yaratıcı yetenek yoktu. Bu onun yegane becerisiydi. Belki de o sadece uyku hastalığına sahiptir. Belki o bir yetenek dahi değildir, belki sadece uyuyamıyordur. Çylesine nevrozlu ki rahatlayamıyor ve çılgın bir görüntüsü var. Eğer insan on yıl uyumamışsa delirir. Ve insanlar, kalabalıklar ona "O muazzam bir şeye erişmiş," diye tapınmaya geliyorlar. O neye erişmiştir? Erişilen şey nedir? O sadece anormal bir kişi, hasta. Uyumak doğaldır. Ve onun çok gergin olması kaçınılmazdır: O gergindir. Onun içinde bir şeyler fokurdamaktadır. Sadece on yıl boyunca uyumadığını bir düşün! Ancak, bu artık büyük bir yatırım haline gelmiştir ve karşılığını ödemektedir. Onun deliliği bir yatırım haline gelmiştir, artık binlerce insan ona sırf bu yüzden tapıyor. Asırlardır bu, insanların yaratıcı olmayan şeylere ve hatta bazen hastalıklı şeylere tapması, en büyük felaket olmuştur. O zaman senin uyumakla ilgili bir tavrın olur. Yiyeceğe karşı tavrı olan insanlar vardır. şunu ye yahut bunu ye; sadece şu kadar ye, şu kadardan fazlasını değil. Bedenlerini dinlemez; bedenleri aç mı, değil mi dinlemezler. Onların belli bir fikirleri vardır ve o fikri doğaya dayatırlar. Zen'in sekse ilişkin hiçbir tavrı yoktur. Zen çok basittir, Zen masumdur. Zen çocuksudur. O, hiçbir tavra ihtiyaç yoktur der. Neden? Aksırmaya karşı herhangi bir tavrın var mı? Aksırmak ya da aksırmamak; o bir günah mı, sevap mı? Hiçbir tavrın yoktur. Ama ben aksırmanın karşısında olan bir adamla karşılaştım ve ne zaman aksırması gelse bir [i]mantra[/i] tekrar edip kendini korumaya çalışıyordu. O küçük, aptal bir mezhebe üyeydi. Bu mezhep aksırdığında ruhun dışarı çıktığına inanıyor. Aksırıkta ruh dışarı çıkar ve eğer sen Tanrı'yı anımsamazsan bir daha geri dönmeyebilir. Bu yüzden hatırlamak zorundasın, hemen anımsamak zorundasın ki bu sayede ruhun geri verilsin. Eğer aksırırken ölürsen ruhun cehenneme gider. Sen her şeye karşı bir tavır sahibi olabilirsin. Bir kez tavrın oldu mu, masumiyetin yok olmuştur ve bu tavırlar seni kontrol ediyordur. Zen ne bir şeye karşıdır ne de bir şeyin yanındadır. Zen, sıradan olan her şeyin iyi olduğunu söyler. Sıradan olmak, hiç kimse olmak, hiçlik olmak, ideolojisiz olmak, kişiliği olmamak, kişiliksizlik... Bir kişiliğin olduğunda senin bir tür nevrozun vardır. Kişilik demek, bazı şeylerin sende sabitlendiği anlamına gelir. Kişilik senin geçmişindir. Kişilik demek koşullanmak, eğitim demektir. Bir kişiliğin olduğunda sen onun içinde hapsedilmişsin, artık özgür değilsin demektir. Bir karakterin olduğunda etrafında bir zırh vardır. Sen artık özgür bir insan değilsin. Hapishaneni etrafında taşıyorsun; bu çok zor fark edilen bir hapishanedir. Gerçek bir insan kişiliksizdir. Kişiliksizdir derken ne demek istiyorum? O geçmişten özgür olacaktır. O, anın içinde ana göre davranacaktır. Spontane olacaktır; o yalnızca kendiliğinden olabilir. Ne yapacağını anlamak için anıların içine, geçmişe bakmayacaktır. Bir durum ortaya çıkmıştır ve sen hafızaya bakıyorsun; o zaman senin bir karakterin vardır. O zaman sen geçmişine, "Ne yapmalıyım?" diye soruyorsun. Bir kişiliğin olmadığındaysa sen basitçe durumun içine bakıyorsun ve durum ne yapılması gerektiğine karar veriyor. O zaman o spontanedir ve o bir tepki değil, bir yanıttır. Zen'in hiçbir şey hakkında herhangi bir inanç sistemi yoktur ve bu, sekste de böyledir. Zen onun hakkında hiçbir şey söylemez. Ve nihayetinde olması gereken şey de budur. Tantra'nın seksle ilgili bir tavrı vardır. Sebep nedir? O, toplumun yapmış olduğu şeyi düzeltmeye çalışır. Tantra tıbbidir. Toplum seksi bastırmıştır; Tantra bunu düzeltmek, dengelemek için bir çare olarak gelir. Sol tarafa aşırı yaslanmıştın; Tantra gelip senin sağa doğru yaslanmana yardım eder. Ve bazen dengeyi sağlamak için bazen aşırı düzeyde sağa doğru yaslanmak zorunda kalabilirsin, denge sadece o zaman sağlanabilir. Hiç, bir ip cambazını, gergin bir ipteki cambazı görmedin mi? O, dengesini korumak için elinde bir şey taşır. şayet sol tarafa fazla yüklendiğini hissederse, hemen sağa doğru yüklenmeye başlar. Sonra, yeniden sağa fazla yüklendiğini hisseder ve sola doğru yüklenmeye başlar. O, bu şekilde kendisini ortada tutar. Tantra bir tedavidir. Toplum bastıran, hayat karşıtı, keyif karşıtı bir zihin yaratmıştır. Toplum sekse aşırı düzeyde karşıdır. Toplum neden sekse bu kadar karşıdır? Çünkü şayet insanların cinsel hazlarına izin verirsen onları kölelere dönüştüremezsin. Bu mümkün değildir. Coşku dolu bir insan bir köle yapılamaz. Numara budur. Sadece mutsuz insanlar köle yapılabilirler. Coşku dolu bir insan özgür bir kimsedir; onun bir tür bağımsızlığı vardır. Keyifli bir insanı savaş için silahaltına alamazsın. İmkansızdır. Niçin savaşa gitsinler? Ancak, bir insanın cinselliği şayet bastırılmışsa o, savaşa gitmeye hazırdır, savaş için isteklidir; çünkü o, hayattan keyif alamamıştır. O keyif almaya muktedir olamamıştır, bu sebeple yaratıcı olmaya da muktedir olamamıştır. Artık o tek bir şey yapabilir: Yok edebilir. Onun tüm enerjisi zehirlenmiştir ve yıkıcı hale gelmiştir. O savaşa gitmeye hazırdır; sadece hazır değil, onun için yanıp tutuşmaktadır. Çldürmek ister, yok etmek ister. Aslında o, insanları öldürürken onların içine girmekten zevk alır. Bu içeri nüfuz ediş aşkta olabilirdi ve güzel olurdu. Bir kadının bedenine aşk yaparken girmek başka türden bir şeydir. O, ruhani bir şeydir. Ancak, işler yanlış gittiğinde, sen birisinin bedenine kılıç ile, mızrak ile girdiğinde bu çirkindir, vahşicedir, yıkıcıdır. Ancak, sen içeri girmek yerine başka bir şey koyuyorsun. şayet topluma keyif için tam özgürlük tanınmış olsaydı hiç kimse yıkıcı olmazdı. Güzel bir şekilde sevebilen insanlar asla yıkıcı değildirler. Ve güzel bir şekilde sevebilen ve hayattan keyif alan insanlar rekabetçi de olmazlar. Sorun bunlardır. Bu yüzden ilkel insanlar o kadar rekabetçi değildir. Onlar hayatlarından zevk alıyorlar. Daha büyük bir ev kimin umurunda? Bankada daha çok paranın olması kimin umurunda? Ne için? Erkeğinle ve kadınınla mutlusun ve hayatın bir dans. Kim gidip de iş yerinde saatlerce ve saatlerce, günler boyunca, yıllar boyunca, en sonunda bankada büyük miktarda paran olacak ve sonrasında emekli olup keyif alacaksın diye oturur? O gün asla gelmez. O gelemez, çünkü yaşamın boyunca sen bir çileci olarak kalırsın. Unutma ki işadamları çileci kişilerdir. Onlar her şeyi paraya adamışlardır. şimdi, aşkın heyecanını ve onun esrimesini tanımış bir insan rekabetçi olmayacaktır. şayet günlük ekmeğini elde edebilirse mutlu olacaktır. İsa'nın duasının anlamı budur: "Bize günlük ekmeğimizi ver." Bu yeter de artar bile. Artık İsa aptalmış gibi gelir. şöyle istemiş olmalıydı: "Bize bankada daha çok para ver." O sadece günlük ekmek mi istiyor? Keyif dolu bir insan asla bundan fazlasını istemez: Keyif bu denli doyurucudur. Sadece doyuma ulaşmamış varlıklar rekabetçidir; çünkü onlar hayatın burada değil, orada olduğunu zannederler. "Delhi'ye gidip başkan olmalıyım" yahut Beyaz Saray'a ve şu ya da bu olmalıyım. "Oraya gitmeliyim, mutluluk orada." Çünkü onlar mutluluğun burada olmadığını bilirler. Bu yüzden onlar her zaman ilerler, ilerler, ilerlerler. Onlar her zaman ilerler ve asla varamazlar. Ve mutluluğun ne olduğunu bilen insan, buradadır. Niçin Delhi'ye gitsin ki? Ne için? O şimdi burada son derece mutludur. Onun ihtiyaçları çok küçüktür. Onun hiç arzuları yoktur. Onun elbette ihtiyaçları vardır, ama arzuları yoktur. İhtiyaçlar doyuru- labilir, arzular ise asla. İhtiyaçlar doğaldır, arzular ise sapıklıktır. şimdi, tüm toplum tek bir şeye dayanmaktadır ve o da seksi bastırmaktır; aksi takdirde ekonomi mahvolacaktır, sabote edilmiş olacaktır. Savaş ve tüm savaş makineleri ortadan kalkacaktır ve politika anlamsız hale gelecektir ve artık politikacı önemsiz olacaktır. şayet insanların sevgisine izin verilirse paranın değeri olmayacaktır. Onların sevmesine izin verilmediğinden, para onun yerine geçer, para onların aşkı haline gelir. Dolayısıyla çok ince bir strateji mevcuttur. Seks bastırılmak zorundadır, aksi halde toplumun tüm yapısı hemen çökecektir. Sadece aşk serbest kaldığında bu, dünyaya devrim getirecektir. Komünizm başarısız olmuştur, faşizm başarısız olmuştur, kapitalizm başarısız olmuştur. Tüm "izmler" başarısız olmuştur, çünkü derininde onların hepsi seksi bastırmaktadır. Bu noktada onların bir farkı yoktur - Moskova ile Washington, Pekin ile Delhi arasında fark yoktur - hiçbir farkları yoktur. Hepsi tek bir şey üzerinde hemfikirdir: Seks kontrol edilmek zorundadır, insanların seksten masumane bir zevk almasına izin verilmemelidir. Dengeyi sağlamak için Tantra gelir. Tantra bir tedavidir; bu yüzden o, seksi fazlasıyla önemser. Sözde dinler seks bir günahtır der ve Tantra ise seks var olan yegane kutsal şeydir der. Tantra bir tedavidir. Zen bir tedavi değildir. Zen hastalığın kaybolduğu haldir ve elbette hastalıkla birlikte tedavi de kaybolmuştur. Bir kez hastalığından iyileştiğinde reçete- leri ve ilaçları ve şişeleri yanında taşımaya devam etmezsin. Onları atarsın. O, çöp kutusunu boylar. Sıradan toplum seksin karşısındadır; Tantra insanlara yardım etmeye, seksi insanlığa geri vermeye gelir. Ve seks geri verildiğinde, Zen ortaya çıkar. Zen'in herhangi bir tavrı yoktur. Zen saf sağlıktır.
Servet TAS tarafından yazıldı Pazartesi, 27 Haziran 2011 16:02
Gece olunca uyumakla ilgili bir tavrın var mı? Tavır yoktur. Bu gibi şeylere de karşı tavrı olan bazı delirmiş insanlar tanıyorum: İnsanlar beş saatten fazla uyumamalıdır. Uyumak bir tür günahtır, mecburen yapmak zorunda olduğumuz bir kötülüktür, bu yüzden kişi beş saatten fazla uyumamalıdır. Yahut Hindistan'da sadece üç saat olmasının gerektiğini düşünen insanlar vardır. Ve ben on yıldır uyumamış olan bir adamla karşılaşmıştım ve ona sırf bu nedenle tapıyorlardı; onda başka hiçbir şey, başka hiçbir yaratıcı yetenek yoktu. Bu onun yegane becerisiydi. Belki de o sadece uyku hastalığına sahiptir. Belki o bir yetenek dahi değildir, belki sadece uyuyamıyordur. Çylesine nevrozlu ki rahatlayamıyor ve çılgın bir görüntüsü var. Eğer insan on yıl uyumamışsa delirir. Ve insanlar, kalabalıklar ona "O muazzam bir şeye erişmiş," diye tapınmaya geliyorlar. O neye erişmiştir? Erişilen şey nedir? O sadece anormal bir kişi, hasta. Uyumak doğaldır. Ve onun çok gergin olması kaçınılmazdır: O gergindir. Onun içinde bir şeyler fokurdamaktadır. Sadece on yıl boyunca uyumadığını bir düşün! Ancak, bu artık büyük bir yatırım haline gelmiştir ve karşılığını ödemektedir. Onun deliliği bir yatırım haline gelmiştir, artık binlerce insan ona sırf bu yüzden tapıyor. Asırlardır bu, insanların yaratıcı olmayan şeylere ve hatta bazen hastalıklı şeylere tapması, en büyük felaket olmuştur. O zaman senin uyumakla ilgili bir tavrın olur. Yiyeceğe karşı tavrı olan insanlar vardır. şunu ye yahut bunu ye; sadece şu kadar ye, şu kadardan fazlasını değil. Bedenlerini dinlemez; bedenleri aç mı, değil mi dinlemezler. Onların belli bir fikirleri vardır ve o fikri doğaya dayatırlar. Zen'in sekse ilişkin hiçbir tavrı yoktur. Zen çok basittir, Zen masumdur. Zen çocuksudur. O, hiçbir tavra ihtiyaç yoktur der. Neden? Aksırmaya karşı herhangi bir tavrın var mı? Aksırmak ya da aksırmamak; o bir günah mı, sevap mı? Hiçbir tavrın yoktur. Ama ben aksırmanın karşısında olan bir adamla karşılaştım ve ne zaman aksırması gelse bir [i]mantra[/i] tekrar edip kendini korumaya çalışıyordu. O küçük, aptal bir mezhebe üyeydi. Bu mezhep aksırdığında ruhun dışarı çıktığına inanıyor. Aksırıkta ruh dışarı çıkar ve eğer sen Tanrı'yı anımsamazsan bir daha geri dönmeyebilir. Bu yüzden hatırlamak zorundasın, hemen anımsamak zorundasın ki bu sayede ruhun geri verilsin. Eğer aksırırken ölürsen ruhun cehenneme gider. Sen her şeye karşı bir tavır sahibi olabilirsin. Bir kez tavrın oldu mu, masumiyetin yok olmuştur ve bu tavırlar seni kontrol ediyordur. Zen ne bir şeye karşıdır ne de bir şeyin yanındadır. Zen, sıradan olan her şeyin iyi olduğunu söyler. Sıradan olmak, hiç kimse olmak, hiçlik olmak, ideolojisiz olmak, kişiliği olmamak, kişiliksizlik... Bir kişiliğin olduğunda senin bir tür nevrozun vardır. Kişilik demek, bazı şeylerin sende sabitlendiği anlamına gelir. Kişilik senin geçmişindir. Kişilik demek koşullanmak, eğitim demektir. Bir kişiliğin olduğunda sen onun içinde hapsedilmişsin, artık özgür değilsin demektir. Bir karakterin olduğunda etrafında bir zırh vardır. Sen artık özgür bir insan değilsin. Hapishaneni etrafında taşıyorsun; bu çok zor fark edilen bir hapishanedir. Gerçek bir insan kişiliksizdir. Kişiliksizdir derken ne demek istiyorum? O geçmişten özgür olacaktır. O, anın içinde ana göre davranacaktır. Spontane olacaktır; o yalnızca kendiliğinden olabilir. Ne yapacağını anlamak için anıların içine, geçmişe bakmayacaktır. Bir durum ortaya çıkmıştır ve sen hafızaya bakıyorsun; o zaman senin bir karakterin vardır. O zaman sen geçmişine, "Ne yapmalıyım?" diye soruyorsun. Bir kişiliğin olmadığındaysa sen basitçe durumun içine bakıyorsun ve durum ne yapılması gerektiğine karar veriyor. O zaman o spontanedir ve o bir tepki değil, bir yanıttır. Zen'in hiçbir şey hakkında herhangi bir inanç sistemi yoktur ve bu, sekste de böyledir. Zen onun hakkında hiçbir şey söylemez. Ve nihayetinde olması gereken şey de budur. Tantra'nın seksle ilgili bir tavrı vardır. Sebep nedir? O, toplumun yapmış olduğu şeyi düzeltmeye çalışır. Tantra tıbbidir. Toplum seksi bastırmıştır; Tantra bunu düzeltmek, dengelemek için bir çare olarak gelir. Sol tarafa aşırı yaslanmıştın; Tantra gelip senin sağa doğru yaslanmana yardım eder. Ve bazen dengeyi sağlamak için bazen aşırı düzeyde sağa doğru yaslanmak zorunda kalabilirsin, denge sadece o zaman sağlanabilir. Hiç, bir ip cambazını, gergin bir ipteki cambazı görmedin mi? O, dengesini korumak için elinde bir şey taşır. şayet sol tarafa fazla yüklendiğini hissederse, hemen sağa doğru yüklenmeye başlar. Sonra, yeniden sağa fazla yüklendiğini hisseder ve sola doğru yüklenmeye başlar. O, bu şekilde kendisini ortada tutar. Tantra bir tedavidir. Toplum bastıran, hayat karşıtı, keyif karşıtı bir zihin yaratmıştır. Toplum sekse aşırı düzeyde karşıdır. Toplum neden sekse bu kadar karşıdır? Çünkü şayet insanların cinsel hazlarına izin verirsen onları kölelere dönüştüremezsin. Bu mümkün değildir. Coşku dolu bir insan bir köle yapılamaz. Numara budur. Sadece mutsuz insanlar köle yapılabilirler. Coşku dolu bir insan özgür bir kimsedir; onun bir tür bağımsızlığı vardır. Keyifli bir insanı savaş için silahaltına alamazsın. İmkansızdır. Niçin savaşa gitsinler? Ancak, bir insanın cinselliği şayet bastırılmışsa o, savaşa gitmeye hazırdır, savaş için isteklidir; çünkü o, hayattan keyif alamamıştır. O keyif almaya muktedir olamamıştır, bu sebeple yaratıcı olmaya da muktedir olamamıştır. Artık o tek bir şey yapabilir: Yok edebilir. Onun tüm enerjisi zehirlenmiştir ve yıkıcı hale gelmiştir. O savaşa gitmeye hazırdır; sadece hazır değil, onun için yanıp tutuşmaktadır. Çldürmek ister, yok etmek ister. Aslında o, insanları öldürürken onların içine girmekten zevk alır. Bu içeri nüfuz ediş aşkta olabilirdi ve güzel olurdu. Bir kadının bedenine aşk yaparken girmek başka türden bir şeydir. O, ruhani bir şeydir. Ancak, işler yanlış gittiğinde, sen birisinin bedenine kılıç ile, mızrak ile girdiğinde bu çirkindir, vahşicedir, yıkıcıdır. Ancak, sen içeri girmek yerine başka bir şey koyuyorsun. şayet topluma keyif için tam özgürlük tanınmış olsaydı hiç kimse yıkıcı olmazdı. Güzel bir şekilde sevebilen insanlar asla yıkıcı değildirler. Ve güzel bir şekilde sevebilen ve hayattan keyif alan insanlar rekabetçi de olmazlar. Sorun bunlardır. Bu yüzden ilkel insanlar o kadar rekabetçi değildir. Onlar hayatlarından zevk alıyorlar. Daha büyük bir ev kimin umurunda? Bankada daha çok paranın olması kimin umurunda? Ne için? Erkeğinle ve kadınınla mutlusun ve hayatın bir dans. Kim gidip de iş yerinde saatlerce ve saatlerce, günler boyunca, yıllar boyunca, en sonunda bankada büyük miktarda paran olacak ve sonrasında emekli olup keyif alacaksın diye oturur? O gün asla gelmez. O gelemez, çünkü yaşamın boyunca sen bir çileci olarak kalırsın. Unutma ki işadamları çileci kişilerdir. Onlar her şeyi paraya adamışlardır. şimdi, aşkın heyecanını ve onun esrimesini tanımış bir insan rekabetçi olmayacaktır. şayet günlük ekmeğini elde edebilirse mutlu olacaktır. İsa'nın duasının anlamı budur: "Bize günlük ekmeğimizi ver." Bu yeter de artar bile. Artık İsa aptalmış gibi gelir. şöyle istemiş olmalıydı: "Bize bankada daha çok para ver." O sadece günlük ekmek mi istiyor? Keyif dolu bir insan asla bundan fazlasını istemez: Keyif bu denli doyurucudur. Sadece doyuma ulaşmamış varlıklar rekabetçidir; çünkü onlar hayatın burada değil, orada olduğunu zannederler. "Delhi'ye gidip başkan olmalıyım" yahut Beyaz Saray'a ve şu ya da bu olmalıyım. "Oraya gitmeliyim, mutluluk orada." Çünkü onlar mutluluğun burada olmadığını bilirler. Bu yüzden onlar her zaman ilerler, ilerler, ilerlerler. Onlar her zaman ilerler ve asla varamazlar. Ve mutluluğun ne olduğunu bilen insan, buradadır. Niçin Delhi'ye gitsin ki? Ne için? O şimdi burada son derece mutludur. Onun ihtiyaçları çok küçüktür. Onun hiç arzuları yoktur. Onun elbette ihtiyaçları vardır, ama arzuları yoktur. İhtiyaçlar doyuru- labilir, arzular ise asla. İhtiyaçlar doğaldır, arzular ise sapıklıktır. şimdi, tüm toplum tek bir şeye dayanmaktadır ve o da seksi bastırmaktır; aksi takdirde ekonomi mahvolacaktır, sabote edilmiş olacaktır. Savaş ve tüm savaş makineleri ortadan kalkacaktır ve politika anlamsız hale gelecektir ve artık politikacı önemsiz olacaktır. şayet insanların sevgisine izin verilirse paranın değeri olmayacaktır. Onların sevmesine izin verilmediğinden, para onun yerine geçer, para onların aşkı haline gelir. Dolayısıyla çok ince bir strateji mevcuttur. Seks bastırılmak zorundadır, aksi halde toplumun tüm yapısı hemen çökecektir. Sadece aşk serbest kaldığında bu, dünyaya devrim getirecektir. Komünizm başarısız olmuştur, faşizm başarısız olmuştur, kapitalizm başarısız olmuştur. Tüm "izmler" başarısız olmuştur, çünkü derininde onların hepsi seksi bastırmaktadır. Bu noktada onların bir farkı yoktur - Moskova ile Washington, Pekin ile Delhi arasında fark yoktur - hiçbir farkları yoktur. Hepsi tek bir şey üzerinde hemfikirdir: Seks kontrol edilmek zorundadır, insanların seksten masumane bir zevk almasına izin verilmemelidir. Dengeyi sağlamak için Tantra gelir. Tantra bir tedavidir; bu yüzden o, seksi fazlasıyla önemser. Sözde dinler seks bir günahtır der ve Tantra ise seks var olan yegane kutsal şeydir der. Tantra bir tedavidir. Zen bir tedavi değildir. Zen hastalığın kaybolduğu haldir ve elbette hastalıkla birlikte tedavi de kaybolmuştur. Bir kez hastalığından iyileştiğinde reçete- leri ve ilaçları ve şişeleri yanında taşımaya devam etmezsin. Onları atarsın. O, çöp kutusunu boylar. Sıradan toplum seksin karşısındadır; Tantra insanlara yardım etmeye, seksi insanlığa geri vermeye gelir. Ve seks geri verildiğinde, Zen ortaya çıkar. Zen'in herhangi bir tavrı yoktur. Zen saf sağlıktır.
Servet TAS tarafından yazıldı Pazartesi, 27 Haziran 2011 16:02
Yorumlar